Amatör Göçmenin Tecrübe Torbası

Manchester´da Yaşamak I: Arı Kovanı Bireyi Olmak

Tası tarağı toplayıp Manchester´da yaşamak için kendimizi Sirkeci´den raylara vurup Didsbury´ye yerleşeli iki yıl olmuş. Daha önce ki bir yazımda da bahsettiğim gibi İngiltere´ye yerleşmek için seçtiğimiz bu şehri Google fotoğraflarına bakarak seçtik. Eşim de, ben de Manchester´i daha önce hiç ziyaret etmemiştik. İşin aslına bakarsanız İngiltere´yi hiç ziyaret etmemiştik, etmeyi de düşünmemiştik. Tabi ki hayatın her zaman başka planları var.

Bana en çok sorulan sorulardan birisi de şehir seçimiyle ilgili. Şehir seçiminin insanın hayatına etkisinin yadsınamaz derecede önemli oluşunu anlıyorum ancak bu tür sorulara cevap veremiyorum. Tek söyleyebileceğim Didsbury´de yaşadığımız ve Manchester´da yaşamaktan mutlu olduğumuzdur. Size Manchester´in güzel olduğunu söylerim, sonra Allah muhafaza başınıza kötü bir olay gelir, aksanı anlamazsınız, iş bulamazsınız, havasından bunalır da sevmezsiniz, sonucunda ben kendimi kötü hissederim. Bu yazıyı yazmamın sebebi de, Manchester´in iki yılda bana ne verip ne aldığını görün, benim tecrübelerime uyup uymamakla beraber bir dinleyin diyedir. Anlatıcınızın boş konuşmaya bayıldığını, bu bloguda bu yüzden açtığını artık anlamış olduğunuzu düşünerek bu yazının biraz uzun olabileceğini söyleme gereği duymuyorum.

This is Manchester, we do things differently here.”

Tony Wilson

Neden Manchester?

Biz başka ülkeden olanlara yabancı deriz, sonra birbirimize yabancıymış gibi davranırız. Bildiğiniz üzere benim eşim yabancı. Evlendikten sonra neredeyse beş yıla yakın süre Türkiye´de yaşadık. Türkiye´yi sevdirmek için elimden geleni yaptım. Kısmen başarılı da oldum. Türkiye, gerçekten de yer yüzünde yaşayan her insan evladını bir yerinden yakalayabilecek meziyetlerle donatılmış, özel bir ülke. Gel zaman, git zaman, eşim Türkiye´yi sevmesine rağmen, istediği gibi iş bulamama, günlük yaşam içinde kadınların yaşadıkları sorunlar vb nedenler ile Türkiye´de bize dair bir gelecek göremedi ve beni bir şekilde taşınmaya ikna etti.

İspanyolcamı Tarzanca´dan ayıran tek farkın “Hola” diyebilmem oluşu, İspanya´nın işsizlik seviyesinin yüksekliği, her ülkede olduğu gibi İspanya´da da iktidarda olan sağ partilerce işçilerin ve çalışanların haklarının törpülenmiş oluşu gibi nedenler ile, İspanya´ya yerleşmeyi erteledik.

EEA Family Permit Vizesini keşfettikten sonra, Birleşik Krallık haritasını incelerken bir baktık ki haritanın orta yerinde Manchester bize melül melül bakıyor, gelirsen ıslatırım diyor. Sefer öncesi hazırladığımız yenilemez muhteşem planımıza da uyuyordu. Bu plana göre, yerleştiğimiz yerde birimiz en kısa sürede asgari ücret olan 1,200 Pound ile iş bulacak, bu parayla kira ve yaşam masrafları ödenecek ve diğerimiz iş arayışını sürdürecekti. Hilal taktiğinin çok daha ileri bir türü olan bu savaş planı, Londra gibi kiraların çok yüksek olduğu bir şehirde işe yaramazdı. Londra için Necmettin Batırel taktiği uygulayıp, peş peşe bir kaç 10 milyar dolar satarak Londra´yı şaşkına uğratmak gerekebilirdi. Bu yüzden öncelikle alternatifleri Bristol, Liverpool ve Manchester´a indirdik. Bu üç alternatif içinde en çok çalışan aranan şehir Manchester olduğundan, Google fotoğraflarını da beğenince, Manchester´da yaşamak için yola çıktık ve palas pandıras geldik.

Neye Güvenip Londra Yerine Manchester´a Geldim?

Bildiğiniz üzere Londra her milletten insanın yaşadığı, dünyanın en kozmopolit şehirlerinden birisi. Bunun yanında dünyanın finans merkezi ve yanlış bilmiyorsam Avrupa´nın en çok yatırım çeken kenti. Dolayısıyla inanılmaz bir çalışan açığı mevcut. Hal böyle olunca çalışandan beklenen İngilizce seviyesi, diğer Birleşik Krallık şehirlerinde beklenenden daha düşük. Pek çok insan Londra´ya sıfır İngilizce ile yerleşiyor ve bir şekilde hayata tutunuyor. Londra´ya ya nasip diyerek gitmek olası iken, diğer Birleşik Krallık şehirleri daha planlı programlı hareket etmeyi gerektiriyor benim görüşüm. O yüzden bana Londra harici şehir soranlara ilk sorduğum sorular İngilizce seviyesi ve soruyu soran kişinin ne yapmak istediğini bilip bilmediğidir.

Peki ben neye güvenip Londra´yı eledim? Yaşlı hafızam beni yanıltmıyorsa ilk söylediğim söz nasıl olsa Allah yardım eder olmuştu. İkinci güvendiğim nokta eşimin Türkçe bilmemesi sebebiyle ortak dilimizin İngilizce oluşuydu. Üçüncü güvendiğim nokta ise dünyanın en yakışıklı, en karizmatik erkeği oluşumdur. Tek problem bu durum yalnızca evimin tuvaletinin aynasında geçerli. Evden çıktığımda Salak ile Avanak´ta ki Jim Carrey´e dönüşüyorum, yine de kendimi tuvaletin aynasında ki gibi hayal ederek gün boyu kendime moral pompalıyorum. Dördüncü dayanak noktam iş tecrübelerimdi. Tüm faktörler birleşince Londra dışında bir kentte muhtemelen başarılı olabileceğimize inandık ve denemeye karar verdik.

Manchester Şehiriçi Ulaşım

Ulaşım açısından Manchester´da yaşamak çok kolay. En ucuz ulaşım şekli otobüslerdir. Büyük oranla iki katlı olan otobüsler vızır vızır tüm Manchester´i dolaşırlar. Biletler otobüslerden günlük, haftalık, bildiğim kadarıyla, aylık olarak alınabilir. En meşhur otobüs firması Stagecoach. Biz merkeze gitmek istediğimizde otobüs kullanıyoruz. Hem ucuz, hem de ne yalan söyleyeyim, iki katlı otobüsleri seviyorum.

Manchester´da yaşamak İki Katlı Otobüs
İki katlı otobüsün en önünden milleti dikizleyen ben.

Diğer bir şehir içi ulaşım şekli ise tramvay. Arı Maya sarısı tramvaylarımıza “tram” diyoruz. Tram otobüse oranla daha pahalı ancak tahmin edebileceğiniz üzere daha hızlı ve rahat. Başımıza yeni bir icat çıkarıp Manchester´i Londra´dan özenerek bölgelere ayırdılar ve fiyat tarifesini değiştirdiler. Metrolink sitesinden güncel fiyatlara ve ilave bilgilere ulaşabilirsiniz.

Diğer ulaşım şekli ise, ucuzdan pahalıya sıralı olarak Uber, önceden rezerve araçlar ve taksiler. Araba kullanıyorsanız üçüne de dikkat etmenizi öneririm. Bu işleri yapanlar genelde göçmenler ve çoğu kural dışı, abuk sabuk hareketler yapabiliyorlar.

Manchester Halkı: Mancunians

Henüz, günün birinde Manchester´da yaşamak fikrinden çok uzaklardayken İngilizlerin soğuk bir millet olduklarını okurdum. İngiltere´ye taşınmaya karar verdikten sonra da İngilizler hakkında okuduklarım hep bu yöndeydi. Gerçi İngilizler için soğuk diyen insanlar henüz benimle tanışmamış olduklarından “soğuk” ne demektir bilmediklerini düşünüp pek sallamamıştım.

Manchester´in sembolü
Manchester´in sembolü çalışkanlığı ve birlikte çalışmayı simgeleyen arıdır.

Manchester halkına Mancunian denir. Sanayi Devrimi döneminde çalışan insanların Manchester´a akın etmesi sonucu Manchester sembol olarak arıyı seçmiştir. Mancunianlar için büyük önem taşıyan, bu kentin tarihine de çok yakışan bu sevimli sembol, çalışkanlığı ve bir arada çalışmayı simgeler. Arı sembolünü çöp kovalarında, otobüslerde, billboardlarda, insanların üstlerinde ki dövmelerde vs hemen her yerde görebilirsiniz. Manchester bir arı kovanıdır, bizlerde arılarız. Genelleme yapamam ancak sosyal medyada okuduklarımın aksine, benim tecrübem, İngilizler sıcak kanlı, saygılı, dürüst insanlardır. Eğlenmeyi, gülmeyi severler. Adam gibi içmeyi bilmezler. Buldukları her içkiyi karıştırıp gece tamamına ermeden yere yığılırlar. Ertesi gece gene içerler. Manchester´da yaşamak onlarla güzel.

Yere batasıca Manchester aksanına da Mancunian denir. Aksanı ağır olanların hangi dil konuştuğunu dahi anlayamayabilirsiniz. Ben iki yıldır hep İngilizlerle çalıştım. Yine de halen anlamadığım oluyor. Burada ki en yakın arkadaşlarım iki tane Mancunian. Evlerine girer çıkarım, gecenin körüne kadar barlarda takılırız, beraber ailece tatil planları yaparız ama gel gör ki muhabbetin hararetine kendilerini kaptırıp heyecanlandıklarında ne diyorlar anlamıyorum. Bu gibi durumlarda da “İngilizce konuşun lan” diyerek tekrar ettiriyorum. Yani aksana alışmanız biraz zamanınızı alabilir.

İngilizlerle bizde ki gibi kolay samimiyet kurulamıyor diyenler amenna ancak, benim düşüncem, İngilizlerin soğuk insanlar olduklarını düşünenlerin İngilizce seviyesinin pek yeterli olmaması. Eğer adamlarla iki laf edip tıkanırsak, bu adamlar bizimle ne yapacak? Dikilecekler mi? Sırf bizimle dikilmek istemiyor diye birisine soğuk denir mi?

Manchester´da Hava Durumu

Manchester iklimini rezalet sözcüğünden daha güzel bir şekilde tanımlanabilir mi bilmiyorum. Adanın güney kentlerine kıyasla arasında 2-4 derece bir fark olmasına rağmen güneş görme bakımından arada dağlar kadar fark var. Güneyi bir yana bırakın, kuzey şehirlerden bile daha az güneş görüyor. Geçtiğimiz kış peş peşe on günden uzun süre gökyüzünde mavilik göremedim. Kraliçemizi çekemeyen, kıskanan dış güçler tarafından dünyanın bütün bulutları şu garip adamıza üfleniyormuşçasına gökyüzü, yağmur yağsa da yağmasa da, gri bulutlar ile kapalı. Daha kötüsü ise bulutlar yeryüzüne yakın. Manchester´da yaşamak gibi bir planınız var ise kendinizi kafese konmuş gibi hissederken Bulutsuzluk Özlemi ne demektir öğrenirsiniz. Güneşli soğuk kış günlerinin ve yağmurunu bırakıp başka diyarlara arazi olan bulutların değerini anlarsınız.

Manchester Hava Durumu
Manchester´in çılgın yaz günlerine bir örnek. Fotoğraf ağustosun ortasında, siz ve arkadaşlarınız denize girerken çekilmiştir.

Yağmur ise kaçınılmaz sondur. Met Office verilerine güvenmek gibi bir hataya düşmeyin. Yağmur yağma şansının %0 olduğu bir gün şemsiye almadan dışarı çıkıp eve sırılsıklam döndük. Geçtiğimiz ağustos 4-5 kere iş yerine şemsiyesiz gittim ve ikisinde Manchester cezayı kesti. Burada bulutların çok hızlı hareket ettiği dikkatinizi çekecektir. Manchester için yaz mevsimi bir umuttur. Sıcakların yükselmesinin, bulutların gökyüzünü kapatmasına ve yağmur yağmasına engel olacağını düşünmek gibi bir hata yapmayın.

Nadirende olsa, geldiğinde çok kısa da kalsa, kimi zamanlar güneş Manchester´a uğrar. Böyle günlerde insanlar sincapların sek sek oynadıkları parklara hücum eder. Kızlar bikinilerini giyer, erkekler t-shirtlerini çıkarır. Bira bahçeleri, publarin terasları dolar taşar. İnsanlar birbirlerine gülümserler.

Manchester´da Yaşamak Parklar
Güzel bir hava yakaladık mı bohçamızı cider ile doldurup Didsbury Parkı´nın yolunu tutarız. Bir ağacın altına uzanıp bulutları izleriz

Manchester´da ve Spor ve Müzik

Manchester´da yaşamak spor ve müzik ile iç içe olmak demektir. En çok takip edilen branş futboldur. Göz bebeğimiz, şanlı Manchester United´in yanı sıra açık mavi forma giyen bir diğer takım daha mevcuttur. Manchester United´in maçının olduğu günler Trafford Bar´da buluşulur, maç saatine kadar bira içilir, marşlar söylenir ve hep beraber Old Trafford´un yolu tutulur.

Manchester´da yaşamak Old Trafford
Old Trafford

Kriket, tenis, boks ve rugby ise benim en çok duyduğum branşlar. Kriket´te ki amacın ne olduğunu pek anlamadım aslında ancak görürseniz izleyin, belki seversiniz. Ayrıca kent spor salonu bakımından da zengin. Bunların yanı sıra sokaklar koşan insanlar ile dolu. Onlardan biride benim.

Manchester benimde dinleme listemde bulundurduğum, The Smiths, Joy Division, Bee Gees, The Stone Roses, New Order, James gibi grupların ana vatanıdır. Genel görüş Oasis bütün grupların en tepesinde, oldukça saygın bir noktada yer almaktadır ve “Don´t Look Back in Anger” Manchester´in milli marşıdır. Ne zaman bir yerde canlı müzik yapılsa, bu şarkı çalar ve herkes bağıra bağıra şarkıya eşlik eder. Yıl boyunca dünyaca ünlü pek çok müzisyen hünerlerini sergilemek için bu kente akın eder. Büyük konserler genelde Manchester Arena, Old Trafford ve ismi lazım değil, öteki takımın stadında yapılır. Geçtiğimiz yıl Old Trafford´da ki Billy Joel konserine gitmiştik. Aynı sene Rolling Stones için gittiğimiz Coventry Ricoh Arena´dan sonra Old Trafford´da ki ambiyans şahaneydi.

Old Trafford Konser
Manchester yıl boyunca sayısız müzisyen tarafından ziyaret edilir. Billy Joel konseri, Old Trafford.

I. Bölüm Sonu

Yine kendime engel olamayarak yazıyı gereksiz yere fazla uzatınca iki bölüme ayırmaya karar verdim. Bu bölümde bizim şehir seçimimizden, Manchester insanından, havasından bahsettim. İkinci bölümde Manchester´in merkezine, bildiğim kadarıyla da çevre kasabalarına, nerede yaşanır, nerede yaşanmaz gibi düşüncelerime değineceğim. Özellikle ev almayı planladığımız su dönemde yaptığımız araştırmalar belki işinize yarar.

Yorumsuz geçmeyin...

3 yorum “Manchester´da Yaşamak I: Arı Kovanı Bireyi Olmak”