Edinburgh gezisi Birleşik Krallık´a taşınmaya karar verdiğimizden beri aklımızın bir köşesindeydi. Mayıs ayı ortalarında bir fırsat bulup gitme planları yaparken, eşimin konsoloslukta işi çıkması sonucu apar topar, plansız programsız bu güzelim şehri ziyaret etmek zorunda kaldık. İki gün, bir gece Edinburgh için kulağa çok az gelmesine rağmen sonunda evimize şehrin sokaklarında bol bol yürümekten yorulmuş bir halde döndük. Zaten daha önce söylediğim gibi, bir şehri gezmek dendiğinde benim aklımda beliren ilk şeyin, şehrin sokaklarını arşınlamak olduğunu söylemiştim. Edinburgh ise sokaklarının güzelliğiyle işimi oldukça kolaylaştırdı.
“Do not ever call her Edinborg.. Its Edinbraah… Repeat with me… Edinbraaah!”
Mykonos´ta Bir İskoç
Yunanistan’ın sayısız adalarından Mykonos´un en meşhur barlarından birinin adı Skandinavian Bardir. Bar öyle meşhurdur ki, barın giriş sokağı dahil her yaz gecesi dolar taşar. Bir yaz gecesi barın beyaz boyalı duvarlarının önüne kurulan koltuklara yerleşmiş bira içip eşimle muhabbete ederken, yirmili yaşların sonlarına yaklaşan ve adaya kız düşürmek amacıyla geldiği belli olan bir İskoç, İngilizce konuştuğumuzu duyduğundan olsa gerek, yanıma yaklaşıp ayaküstü muhabbet etmeye başlamıştı. İngilizler ile ilgili düşüncelerini açık açık söyleyip, kraliçeyle de işini bitirince, bana mutlaka Edinburgh gezisi yapmamı ve şehrin adını kesinlikle “Edinbörg” olarak telaffuz etmememi, doğru telaffuzun “Edinbrah” şeklinde olduğunu tembihlemişti.
Ulaşım
Islak adamızda benim şehirler arası favori ulaşım yöntemim trenler. Ancak gezi planlarınızı önceden yapıp, tren biletlerini erkenden almazsanız, ulaşımınız arabaya kıyasla çok daha pahalıya gelir. Bizim Edinburgh gezisi planlarımız biraz ani olduğundan erken bilet alamadık. İki kişi Manchester – Edinburgh arası tren fiyatları 160 Pound civarında seyrettiğinden arabayla gitmeye karar verdik. Tren yaklaşık iki saatte seferini tamamlarken araba ile yolculuk dört saatten biraz daha fazla sürüyor, maliyeti ise 40 Pound civarı dizel bir araba ile.
Yolun büyük bölümü otobanda geçerken, son kırk dakikalık bölüm paylaştığım videoda görebileceğiniz gibi iki şeritli bir yolda geçiyor. İtiraf etmem gerekir ki Edinburgh gibi meşhur bir şehre iki şeritli boş bir yol ile ulaşılacağına inanmadık ve gpsin gazabına uğradığımızı düşündük. Ancak sonradan yaptığım araştırmalara göre (çok iyi araştırma yaptığımı daha önce söylemiştim!) gerçekten Edinburgh´e giden yol bu!
Otel
Şehre ilk vardığımızda ilk önce otele gittik. Biz, şehir merkezinden otobüsle yirmi dakika uzaklıkta bulunan Kildonan Lodge Hotel adında dört yıldızlı butik bir otelde kaldık. Otel sahibi İskoç, o kadar güzel İngilizce konuşuyordu ki, kimi insanların Türkçe’sini öyle rahat anlayamıyorum. Otelin salonunda geceleri şömine yanıyor. Bardan istediğinizi kendiniz doldurup masa üstündeki not defterine işaretliyorsunuz ve çıkış sırasında ödüyorsunuz. Barda ki içki fiyatları neredeyse publar ile aynıydı. Edinburgh´u bizim gibi kışın ziyaret etmeyi düşünüyorsanız böyle bir otel bulmanızı ve yorucu bir günden sonra yatmadan hemen önce, şöminenin başına geçip iki duble viski yuvarlamanızı öneririm.
Otelinizin şehir merkezine uzaklığını dert etmeyin. Edinburgh içi ulaşım çok kolay. Biz şehir merkezine ulaşım için otobüs kullandık. Tek sefer kişi başı 1.60 Pound, günlük tramvay ve otobüs bileti almak isterseniz ise 4 Pound ücret tarifesi var. Otobüslerde nakit ödeme yapabiliyorsunuz ancak, neden bilmiyorum, para üstü vermiyorlar. O yüzden otobüse binmeden önce cebinizde tam tutarın olduğundan emin olun.
Old Town
Benim fikrim, şehrin tümünün görülmeye değer olduğu yönünde. Benim ilgimi çeken noktalar turistik alanlardan ziyade, sokaklar, barlar oldu her zaman ki gibi. Size de önerim sokaklarında bol bol yürüdükten sonra, turistik olmayan bir puba girip İskoçları çaktırmadan dikizlemenizdir. Şehirle ilgili beğenmediğim tek şey, bana bütün şehrin turistleri yolmak, değerli paracıklarını toplamak için dizayn edilmiş gibi görünmesidir herhalde. Ancak hangi güzel şehir öyle değil ki? Şunu da söylemem gerekir ki Edinburgh gezisi yapmak para harcamak istemeyen turistler için de muazzam bir şehir.
Edinburgh bizim Mardin´den esinlenmiş olacak ki eski şehir ve yeni şehir olarak ikiye ayrılmış. Yeni kelimesine kanıp yeni yapıldığını düşünmeyin oda gayet eski.
Atraksiyonlar: Cüzdanı Hazır Edin
Edinburgh Kalesi giriş ücreti kişi başı 17.50 Pound. Şehrin en meşhur yapısı olduğunu söylersek çok yanılmış olacağımızı düşünmüyorum. Kale, 350 milyon yaşında olduğu söylenen ihtişamlı bir kayanın tepesine leylek gibi konmuş ve tüm şehri ayaklarınızın altına seriyor. Eğer ücret ödemek istemezseniz kalenin çevresinde dolaşıp Edinburgh´u izleyebilirsiniz. içine girin ya da girmeyin, mutlaka kale önünde turlamanızı, bir süre Edinburgh´u seyretmenizi öneririm. Unutmayın ki William Wallace bedenen buraya kadar gelememiş olsa bile fikirleri kalenin duvarlarına yazılmıştır.
Royal Mile sanırım şehrin en turistik caddesidir. Edinburgh Kalesi´nden Holyrood Sarayına kadar olan mesafe yaklaşık 1 mil olduğu için bu şekilde adlandırılmış. Kaleyle işiniz bittikten sonra aşağı doğru yavaş yavaş, dikizleye dikizleye inmenizi tavsiye ederim. Sadece bu cadde Tron Kirk, Scotch Whisky Experience, ne alaka bilmiyorum ama burada oldukça meşhur olan, World of Illusions ve St Giles Katedrali gibi atraksiyonları içinde barındırıyor, ayrıca publar, restoranlar, mağazalar ile doldurulmuş ki para bırakmadan evinize dönmeyin. Kilt giyip gayda çalan sokak sanatçılarına da para bırakmayı unutmayın.
Scotch Whisky Expeience, kalenin hemen aşağısında yer alıyor. Viski sevip, nasıl yapıldığını öğrenmek isteyen, viski denemek isteyen ve bunun için para ödemeyi kabul edenler için ilgi çekici olacaktır. İçinde isim yapmış bir restoranda bulunuyor. Ben kişi başı en az 16 Pound vermek yerine gidip Tesco´dan bir şişe Jameson almayı daha mantıklı buldum.
Camera Obscura & World of Illusions Scotch Whisky Experience´in karşısında yer alıyor. Giriş ücreti kişi başı 16 Pound. Bizim zamanımız dar olduğundan girmedik. Özellikle çocuklu ailelerin çok güzel vakit geçirebileceklerini düşünüyorum.
Old Town Sonu
Holyrood Sarayı ise Royal Mile´nin sonunda bulunuyor. Birleşik Krallık monarşisinin İskoçya´da ki ikamet adresi burası. Okuduklarım doğruysa kraliçe yazları bu sarayda geçiriyor. Giriş ücreti biletinizi internetten alırsanız 17 Pound, aksi durumda 18.5 Pound. Cumhuriyetçi olarak oldum olası krallardan, padişahlardan hazzetmediğim için umurumda olmadı.
Yukarıda sıraladıklarımın yanında Edinburgh Dungeon gibi pek çok ücretli atraksiyon ve bir sürü tur mevcut. Ayrıca Edinburgh kendisini tanımak isteyenler için yığınla ücretsiz atraksiyon da sunuyor. Museum of Childhood, Museum of Edinburgh, şehrin hemen merkezinde yer alan Scottish National Gallery, ilk klonlanan hayvan olan Dolly the Sheep´in yer aldığı National Museum of Scotland ücretsiz müzelere örnek. Ayrıca unutmayın, Edinburgh sokakları her zaman sizin.
Ne alınır
Yolculuğunuz sırasında İskoçya´ya girdiğiniz anda sağlı sollu geniş, yeşil düzlükler göreceksiniz. O düzlükler koyunlara ev olmuştur. Başta Royal Mile olmak üzere hemen hemen her sokakta kuzu yününden ya da kaşmirden yapılma tartan (ekose) atkılar satılır. Biz, kaşmir atkıların iki tanesi 180 Pound civarına satıldığından uzak durduk ve ikisine 25 Pound ödeyerek kuzu yünü atkı aldık. Amsterdam´da test ettim gayet iş görüyor. Yalnız elde yıkamayı unutmayın.
Genelde tartan desenli metal ya da karton kutularda satılan ve Scottish Shortbread denilen kurabiyeler de İskoçya´ya özgü ve hemen hemen her yerde satılıyor. Un kurabiyesi seviyorsanız denemenizi öneririm.
Hoşçakal Edinburgh
Ağustos ayı ise komple Edinburgh Festivali için ayrılmış. Konuştuğum İngilizlerin hemen hepsi şehri ağustos ayında ziyaret etmememi, haddinden fazla bir kalabalıkla karşılaşacağımı söylediler. Amacınız şehri tanımak, sokaklarını rahat rahat arşınlamak ise ağustos ayı dışında ziyaret etmeniz daha doğru olur duyduğum kadarıyla. Eğer tek derdiniz eğlenmek ise Edinburgh Festivali bu adada katılabileceğiniz en büyük festival tahminimce. Her iki durumda da tatmin olacağınızı düşünüyorum.
Sonuç olarak Edinburgh gezisi bizi memnun etti. Eğer Birleşik Krallık´ta ikamet ediyorsanız bu şehri mutlaka görmenizi öneririm. Umarım gezinizde benden daha güzel vakit geçirirsiniz.